Dengede olmak dünyanın değişimindeki en büyük engellerden biridir.
Oysa dengede olmak sizi bir yere götürmez.
Sürünmekten başka.
Asıl amaç; dengeli bir şekilde dengesizliğe doğru yol almaktır.
Bilerek ve isteyerek denizin dibine doğru yol almaktır.
Deniz suyunun tuzu, bedeninizde yetişen çiçeklerin gübresi olduğunu,
O çiçeklerinde kokusu, sizin gülüşlerinizin cıvıltısı olduğunu,
Cıvıltıda ki bu aşk, ilk kıvılcımını çakar ve yüreğinizin bir köşesinde bir ateş yanar artık.
Sönmeyen bu aşk, bazen harlanacak bazen de külllenecektir.
Çalısını çırpısını dostluklardan.
Rüzgarını sevdalardan alacaktır.
Her insanın yüreği bir ateş yeridir, bir yaşam mangalıdır.
Kendi düşlerini yaktığı bir mangaldır.
Yüreğiniz artık; gerçeklerin egemen olduğu, finallerin yaşandığı, skorları gösteren bir sonuç tablosudur.
Nafile haykırışlarını çıtırtısının duyulduğu bu yaşam mangalı rüzgarını, eski ihanetlerin nefesleri üfler.
Bu ateşin renginin mavisi düş mavisi değil.
Bu mavi; okşamak isterken kaçan deli saçlardan, aşktan nefes nefese kalan ağlamaklı heyecanlardan rengini alır.
Ben artık öğrendim demeyi bıraktım.
Çünkü arsız bir bilinç ve güneşten değil,
Güzeli çok düşünmekten, yanık bir tene sahibim.
Cesaretim bundan,
Yenilmezliğe sahip oluşum; önceden kendi mezarımı,
Kendi döşümde kazmış olduğum,
Çukurumdaki alışmış olduğum,
Karalara boyalı gökyüzü örtümdendir.
Yenilmezim .
Çünkü, mucizeleri kaldırdım hayatımdan,
Alıştım olağan denen olağan sözcüklerin keskin jilet gibi hayatıma atılan, ince çiziklerine,
Orada dolaşan tuzlu terimin yangısına.
Yalanların, göreceli doğrulara denen bataklığa battığı,
Beyinlerin çamurlaştırdığı, bir gerçeklik var.
Maalesef bu bizim zehrimiz.
Mutluluğun ayrık otu olan, gerçeklik hayatımızı o kadar acıtır ki canımız yanmaz.
Aslında insanı kör eden,
Yavaş yavaş yüreğindeki ateşi söndüren,
Yenilmezlik dürtüsüdür.
Yenilmezlik dürtüsü sizi hissizleştirir.
Gülüşlerin yankılandığı yer,
Yalnız kendi kendinize kazdığının, kabrinizin çukurudur.
Yavaş yavaş kazmışsınızdır çukurunuzu,
Gülüşünüzün ekosu yavaş arttığı için,
Ölüme giderken heyecanlandırır bu duygu,
Karıncaların teninizde gezmesi gibi ürperterek çaresiz bir şekilde,
Bir çift çocuk gözü ararsınız saf,
Sizi arındıracak, sizin kendi çocuklarınızdır.
Onların düşlerinde serilidir, bizim ölüm döşeğimiz.
İniltilerimizin gıcırtılı,
Akort yapmaya çalışa, paslı tellerle tesviye yapan, hayalsiz öğrenci edası ile inleriz.
Döşeğimiz ıslaktır.
Yapışır o gri pijama bedenimize.
Gözlerimiz güzellikleri, dökülmüş kireç badanası gibi görür.
Sevdanın kor ateşini canlı tutanı, hayal ederseniz,
İki dişinizi batırdığınız dudaklarda ki tadı hissedersiniz.
Gerçek budur artık.
Bir anda aklınıza bir buğday tanesini çevreleyen ıslak bir öpücük gelir.
Ve irkilirsiniz.
Ve artık kendinize seslenirsiniz ben yenilmezim,,, diye
Oysa sırtınız ıslak döşeğe yapışık ve alışmışsınızdır.
Gerçeğe mahkûmiyet hükmünüz, kulağınıza çoktan okunmuştur
Ruhuna fatiha “Velledallinamin”…
Saygıyla…
Abdulkadir DESTAN
YORUMLAR