Merhaba kıymetli dostlar. Bu yazımda bir milletin karanlığın kenarında ağır ellerini toprağa basıp doğrulmasını konu alan çok önemli bir eseri sizler ile paylaşmak istiyorum. Eserin basılı formları kitapçılarda ve internet ortamında bolca mevcut. Aynı zamanda youtube üzerinde de bir saati aşan harika bir seslendirmesi de bulunmakta. Ben büyük bir zevkle dinliyorum.
Eserin ismi Kuvayi Milliye Destanı. Ya da günümüz dili ile Kurtuluş Savaşı Destanı. Yazarı Nazım Hikmet. Eser 1939 yılında İstanbul tevkifhanesinde yazılmaya başlanır. Nazım Hikmet burada kendisini ziyarete gelen arkadaşlarından Mustafa Kemal’ in Nutuk’ unu ister. Nutuk kendisine ulaştırıldığında da heyecanla çalışmaya başlar. 1941 yılında eseri bitirir. Yapıtın sonunda "939 İstanbul Tevkifhanesi, 940 Çankırı Hapisanesi, 941 Bursa Hapisanesi" diye bir not vardır. Destan şu dizelerle başlayıp sona ermektedir:"Onlar ki toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çokturlar; korkak, cesur, câhil, hakîm ve çocukturlar ve kahreden, yaratan ki onlardır, destânımızda yalnız onların mâceraları vardır."
Kitaptaki bazı olaylar belgelere dayandırılarak yazılmıştır.Kurtuluş Savaşı Destanı dokuz başlıktan oluşmaktadır.
Başlangıç; Onlar
Birinci Bap; Yıl 1918 - 1919 ve Karayılan Hikâyesi
İkinci Bap; Yıl Yine 1919 ve İstanbul'un Hâli ve Erzurum ve Sıvas Kongreleri ve Kambur Kerim'in Hikâyesi
Üçüncü Bap; Yıl 1920 ve Arhaveli İsmail'in Hikâyesi
Dördüncü Bap; Nurettin Eşfak'ın Bir Mektubu ve Bir Şiiri
Beşinci Bap; 920'nin 16 Martı ve Manastırlı Hamdi Efendi ve Reşadiyeli Veli Oğlu Memet'in Hikâyesi
Altıncı Bap; Muharebeler ve Düşman Elinde Kalanlar ve Kartallı Kâzım'ın Hikâyesi
Yedinci Bap; 922 Ağustos Ayı ve Kadınlarımız ve 6 Ağustos Emri ve Bir Âletle Bir İnsanın Hikayesi
Sekizinci Bap; 26 Ağustos Gecesinde Saatlar İki Otuzdan Beş Otuza kadar ve İzmir Rıhtımından Akdeniz'e Bakan Nefer
Okuma şevkinizi arttırması niyeti ile beni de çok etkileyen bazı alıntılar yaparak yazımı noktalıyorum.
Ve Türkistanlı Hacı Ahmet,
kısık gözleri,seyrek sakalı,hafif makinalı tüfeğiyledağlarda bir başına dolaştı.
Ve sabahleyin ve öğle sıcağında ve akşamüstüve ayışığında ve yıldız alacasında geceleyin,
ne zaman sıkışsa bizimkiler, peyda oluverdi, yerden biter gibi o
ve ateş ettive düşmanı dağıttıve kayboldu dağlarda yine.
Antepliler silâhşor olur,
uçan turnayı gözündenkaçan tavşanı ard ayağından vururlar
ve arap kısrağının üstündetaze yeşil selvi gibi ince uzun dururlar.
KarayılanKarayılan olmazdan önce
kara yılanın encâmını görünce
haykırdı avaz avaz ömrünün ilk düşüncesini .
«İbret al, deli gönlüm,demir sandıkta saklansan bulur seni,
ak taş ardında kara yılanı bulan ölüm.
Biz ki İstanbul şehriyiz,güzelizdir,
dört yanımız mavi mavi dağdır, denizdir.
Öfkeli, büyük bir şair :
«Ey bin kocadan arta kalan bilmem neyi bakir»demişbize
ve bir başkası,yekpare Acem mülkünü fedâ etti bir sengimize.
Halim selimdir Erzurum'un adamıve lâkin dönmesin gözü bir kere!...
Erzurum'un kışı zorludur balam,buz tutar yiğitlerin bıyığı.
Erzurum'da kaskatı, dimdik ölür adam,kabullenmez yılgınlığı...
Dümende ve başaltlarında insanları vardı kibunlar
uzun eğri burunluve konuşmayı şehvetle seven insanlardı ki
sırtı lâcivert hamsilerin ve mısır ekmeğininzaferi için
hiç kimseden hiçbir şey beklemeksizinbir şarkı söyler gibi ölebilirdiler...
Fakat İsmailellerine güvenir.
O eller ekmeği, küreklerin sapını, dümenin yekesini
ve Kemeraltı'ndaFotika'nın memesiniaynı emniyetle tutarlar.
Öyle günlerde yaşıyoruz ki
ben bir iş yapabildim diyebilmek için :
hep alnının ortasında duyacaksın ölümü.
Saygılarımla,
İlker BIYIK
YORUMLAR