Merhaba kıymetli okurlar. Yazıma hoş geldiniz. En sonda söyleyeceğimi ilk başta hem de yazı başlığında belirttim ki hem başlık dikkat çekeceği için yazımın okunurluğum artsın, bu konuda bencillik yaptım azıcık,hem de bana göre önemli bir sorunu sizlerin dikkatine sunabileyim. Ne de olsa üniversite giriş sınavları yeni yapıldı.
Yazılarıma gelen çoğunlukla eleştirel ve azıcık da övgü ile karışık yorumlardan anladığım kadarı ile, Sokrates’ in deyimi ile, at sinekliği vazifemde başarılıyım. O zaman ne duruyorum, yola devam!!!
Bu yazımda üniversiteler konusuna değineceğim. Hazır sınav barajları da kalkmış iken. Şipşirin meslek yüksekokullarına ve her ildeki güzide üniversitelere kayıt yaptırmak için akademik başarı yönünden hiçbir engel kalmamış iken. Bu arada baraj kalktı ise bizler neden birinci sınava girmek için sınav harcı ödedik ve neden birinci sınava girmemiz gerekiyor diye bir soru akıllarınıza gelmiyor iken!!!
Yazı başlığında belirttiğim gibi bir ülkeyi içten yıkmanın en kolay yolu her şehrimize herhangi bir hükmü olmayan, herhangi bir vasfı olmayan üniversitecikler açmak ve böylece gençlerimizi bomboş bir hayalin peşinde yıllarca koşturmaktan geçiyor. Bu işten çıkarımız mı ne ?Bu işten çıkarımız ertelemiş işsizlik !!!
Böylece ne yapmış oluyoruz ? En başta,test ile tost arasında yaşamını sürdüren öğrencilerimizin bilinç altlarına subliminal mesaj olarak diyoruz ki, çok çalışmana ne gerek var ?! İstanbul’ da o çok istediğin tıp fakültesinde tam donanımlı eğitimalmak yerine, güzel ülkemizin çok uzaklarda ama çok uzaklarda yer alan minimini, şirin mi şirin bir şehrinde de tıp okuyabilirsin !!! Hem de neredeyse yarı puanına. Tamam. Akademik kadrosu yetersiz olabilir. Laboratuvar şartları da öyle. Sana sunacağı sosyal ve kültürelimkanları da öyle. Ama ne önemi var ki. Sonuçta İstanbul’daki tıp fakültesinden mezun olanda aynı diplomaya sahip olmayacak mı ?!!! Örneği zenginleştirmek pek ala mümkün. Durum mühendislik için de geçerli. Hukuk için de. Hele hele, hem de acınası bir biçimde eğitim falülteleri için de !!!Halbuki üniversite olgusunun sadece yüzde otuzu akademik bilgidir. Geri kalan yüzde yetmişi ise sosyal görgü, bilgi ve yeterliliklerin gelişmesi ve gencin üniversite ortamında birey haline gelmesi, kendini gerçekleştirmesidir.
Subliminal mesajın veli ayağı da benzer biçimde işliyor. Tüm veliler çocukları üniversite mezunu olsun diye çabalıyor. Kimse öğrencisinin zihninin akademik çapı ve hazır bulunuşluğu ile ilgili değil. Aslında amiyane tabir ile herkes malını biliyor. Biliyor ama serde yiğitlik, bir şeylere bir şeyler kondurmama dürtüsü ve diğer veliler ile yapılan bilmem ne yarışı olduğu için, velinin kaygısı öğrencisi yükseköğrenim yapsın da nerede yaparsa yapsın şeklinde oluyor. Sonuçta ülke şartlarında hiç de azımsanamayacak bir genç kitle asla yükseköğrenim gördükleri alanda iş hayatına atılamıyor. Boş, hem de bomboş hayaller peşinde savrulan gençlik yüzünde ülkenin çok ihtiyaç duyduğu nitelikli ara eleman açığı her geçen yıl artıyor. Apartmandan bozma özel üniversiteler hayaller satmaya devam ediyor. Bu toplumsal hipnozda aslında öğrenci de ailesi de biliyor ki genç, üniversiteden mezun olduğunda eğitim aldığı alanda iş bulamayacak. Ama olsun. Okusun da, bir diploması bulunsun!!!
Böyle olmaz. Böyle olmamalı kıymetli okurlar. Sizler dişinizden tırnağınızdan arttırdığınız ekonomik değeri ,bilmem hangi ilçede yer alan meslek yüksek okulunda ya da bilmem hangi apartmandan bozma özel üniversitede çocuğunuz görece eğitim alsın, sonra da iş bulamasın ya da eğitim aldığı alan dışında bambaşka alanlarda çalışmak zorunda kalsın diye o çevrenin ev sahibini, otobüs firmasını, lokantacısını, tuhafiyecisini, velhasılı o çevreyi kalkındırmak yolunda heba etmemelisiniz. Sizler parayı kolay kazanmıyorsunuz. Öğrenciniz üzerinden size yapılan duygu sömürüsü ile de zor kazanmış olduğunuz parayı kolayca harcamamalısınız!!!
Büyük kurtarıcının dediği üzere ‘’Eğitimdir ki bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder!!!’’ Çocuklarınız ile birlikte bu hayatın içindesiniz kıymetli okurlar. Ne yöne savrulduğunuzun takdirini sizlere bırakıyorum.
Saygılarımla.
İlker BIYIK
YORUMLAR