Korku, kaybettirir!
İsa ALTUN

İsa ALTUN

İsa ALTUN / Narkotik Uzmanı

Korku, kaybettirir!

23 Ocak 2019 - 16:33

Korku, kaybettirir!
Dönüp baktığınızda pişmanlıklarla dolu bir hayat mı görüyorsunuz? Yaptıklarınız veya yapamadıklarınız mı en çok canınızı acıtıyor? Erteledikleriniz birer birer karşınıza çıkarken kendiniz için bir şey yapamamış olmanın acısını çekiyor musunuz?
 
Eğer tüm soruları siz de kendinize soruyor ve neden yapamadığınızı sorguluyorsanız bunun arkasında yatak duygunun korku olduğunu bilmelisiniz. Korku ve Ötesi kitabının yazarı Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz, korkunun bilinmeyenlerini anlatıyor.
 
Anı ve deneyimler korkuların sebebi mi?
Kendimizi herhangi bir korku ile baş başa bulduğumuzda, bunun nereden geldiğini anlamak pek kolay değildir. Bazı korkularımız genetik olabilir. Örneğin; agorafobi, panik bozukluk ve çeşitli fobilerin genetik olabileceğini söyleyen çalışmalar mevcuttur.
 
Aslına bakılırsa korkuların genetik olmasının yanı sıra yaşamın bir parçası olduğunu da söyleyebiliriz.  Beynimiz, bizi hayatta tutmak için çok itinalı ve titiz bir çalışma sürdürür. Amacı ise yaşamsal risk oluşturabilecek etkenlere karşı bizi korumaktır.
 
Hiç yılan görmemize rağmen yılandan korkmamızın nedeni bu yüzdendir. Çünkü atalarımızın yaşamını yitirmesine neden olan tehlikeli bir canlıdır. Peki ya güllerden korksaydınız ne olurdu? Siz ne kadar kaçsanız da güller bir şekilde karşınıza çıkabilir hatta belki Isparta’da yaşamak zorunda bile kalabilirdiniz. Herkese anlamsız gelen bu fobinin kaynağı belki de geçmişin izlerinde saklı olabilir. Örneğin küçükken elinize batan bir diken, sevmediğiniz bir kadının kokusu ve cenazelerle eşleşen anılar…
Korkularla yaşayan insanların ortak özellikleri nelerdir?
Korku, kaygı ya da fobiler… Hissedilen duygunun yoğunluğu, sıklığı ve yaşam kalitesi üzerindeki etkileri herkeste farklıdır. Yine de korkularla yaşayan bazı insanların ortak özelliklerinden söz etmek mümkündür. Bunlar;
Çeşitli uyaranlar, gerçekte olduğundan daha riskli ve tehlikeli olarak algılanır. Örneğin, sokağın başında kişiye doğru gelen bir köpek sadece yiyecek veya biraz sevgi istiyor olabilir. Ancak kişi, amacının sadece ısırmak olduğunu düşünür ve koşmaya başlar. Bu noktada tabiatı gereği kaçan bir canlıyı gören köpeğin kovalamaya başlaması ise kesindir.
 
Olası riskin hayata geçmesi ihtimali olduğundan daha yüksek görünür.
 
Örneğin çoğu kişi örümceklerden korkar. Örümceğe bağlı ölüm istatistikleri ise oldukça azdır. Ancak lezzetli balları ve çizgi karakterler sayesinde sevimliliğiyle ön plana çıkan arılar bize daha az tehlikeli gelir. Oysa ülkemizde her yıl yaklaşık 200 kişi arı sokmasına bağlı alerjik reaksiyon sebebiyle yaşamını yitiriyor.
Korkulanın başa gelmesi adeta bir felakettir. Diş hekiminden korkan bir kişi için hiç acı hissetmeyeceği bir dolgu tedavisinden önce bile psikolog desteği gerekebilir.
 
Tehlikeden kaçınmak için stratejiler geliştirir.
 
Bu stratejiler korku ya da kaygıların tedavisinden ziyade uyaranlara maruz kalmamaya yöneliktir. Örneğin sunum yapmaktan korkan kişinin sunum yapamaması, köpekten korkan kişinin yolunu değiştirmesi gibi…
Yaşam biçimi korkulara göre kısıtlanır. Örneğin kapalı mekan veya uçak fobisi olan biri farklı şehirlerdeki iş fırsatlarını kaçırabilir. Duygusal korkular da insana çok şey kaybettirir ama genellikle farkına varamaz. Örneğin başarısızlık korkusu, kaybetme korkusu gibi… Tüm bu korkular öylesine güçlüdür ki, hayatının fırsatı ayağına gelse bile korkuları sebebiyle fırsatları kaçırabilir.
 
Yapamadıklarınıza üzülmek yerine yapabileceklerinize odaklanın
 
Kuşkusuz korku ve kaygıların en önemli kaynağı, olumsuz deneyimlerdir. Erken dönemde geçirilmiş bir istismar, geçirilen bir hastalık, başarısızlıkla sonuçlanan bir iş, yaşam boyu izler bırakabilir. Bu noktada beynimiz ve hayal gücümüz ortak bir çalışma yürütür. Örneğin, başaramadığımız bir iş için üzülürken gerçekleşseydi başımıza gelebilecek olumsuzluklar hakkında hiçbir fikir sahibi değilizdir. Herkes hep kaçırdıklarına ağlar ancak fırsat olarak düşündüklerimizin belki de şu an sahip olduğumuz durumdan kötüye götürebileceği ihtimalini hiç düşünmez. Ancak yapmanız gereken, ‘Öyle yapsaydım acaba bugün daha iyi bir noktada olur muyum’ gibi keşkelere takılmak yerine geçmişle barışmak ve huzuru yaşamınıza davet etmektir. Çünkü geçmişe bakışınız değiştikçe hatıralarınız da kötü deneyimleriniz de değişir.
 

Bu yazı 1154 defa okunmuştur .

YORUMLAR

  • 0 Yorum