Suç olgusu, tarihinin her döneminde insanların ilgisini çekmiştir. Nedenleri, artması-azalması, bireylere ve/veya topluma maliyeti, engellemek için alınacak tedbirler, politikalar, vb. pek çok konu, olgunun birden çok bilim dalının odağında olmasına yol açmıştır. Bu nedenle suç bilimi olan kriminoloji yanı sıra, hukuk, sosyoloji, biyoloji, psikoloji, ekonomi, hatta mimarlık, suç olgusunun nedenleri ve sonuçları
ile ilgilenmektedir.
Gelmiş geçmiş bütün toplumlarda çocuk, üyesi olduğu toplumun bütün dikkatlerini üzerine çekmiş en önemli varlıklardan biridir. Çünkü çocuk, toplumların geleceğini garantiye alan, toplumu geleceğe taşıyan tek varlıktır. Sevgisizlik, yanlış eğitim, baskıcı disiplin yöntemleri, çocuk istismarı, kültür çatışmaları, çocukları suç işlemeye iten sebeplerin başında geliyor fakat çocukları suça sürükleyen en önemli neden aile ortamı. Fiziksel ve ruhsal yönden tam bir olgunluğa erişememiş, toplumdaki rol ve görevlerini öğrenmekte zorlanan ve öğrenemeyen çocuklarda suça yönelim daha kolaydır. Günümüzde suçlu çocuklar sorunu hızla artmakta, üzerinde önemle durulması gereken problemlerden biridir. Fiziksel ve ruhsal yönden tam bir olgunluğa erişememiş, toplumdaki rol ve görevlerini öğrenmekte olan, bakıma ve eğitime muhtaç bir varlık olarak nitelendirebileceğimiz çocuklarımızın suça yönelmeleri, bu konunun önemini açıkça ortaya koymaktadır. Hiçbir çocuk, suçlu olarak dünyaya gelmez. Çocuğun suça yönelmesine neden olan çeşitli etkenler vardır.
Bu etkenler ise şunlardır;
Çocuğun doğuştan sahip olduğu fizyolojik ve biyolojik özellikler.
Toplumsal yapı.
Ekonomik nedenler.
Aile yapısı.
Eğitim ve bireyler arası ilişkiler.
Sağlıksız yaşam koşulları.
Kentleşme ve sanayileşmenin meydana getirdiği hızlı değişim sonucu toplumsal değerlerde ortaya çıkan uyumsuzluklar.
En küçük toplum birimi olarak tanımlanan ailenin, insan yaşamı boyunca üzerindeki etkisi, doğumdan önce başlamakta olup, yaşam boyu devam eden büyük bir öneme sahiptir. Yapılan çeşitli araştırmalar sonucunda dengeli, duygusal ve toplumsal etkileşimin güçlü olduğu aile ortamında, yeterli sevgi ve anlayış içerisinde büyüyen çocukların, gelişimleri için gerekli deneyimleri elde edebildikleri ve sağlam bir kişilik yapısına sahip oldukları saptanmıştır. Sevgi ve güven duygusundan yoksun aile ortamında büyüyen, anne ve babası tarafından sürekli azarlanıp hor görülen çocuk, kendine ve çevreye karşı güvensiz bir kişilik geliştirebilir. Karmaşık duygu, düşünce ve çelişkiler içerisinde bunalıp, hiç kimsenin kendisini sevmediği ve güvenmediği kuşkusuna kapılabilir. Hiç kimseye inanmaz ve güvenmez. Büyüklerin sevgi ve ilgisini çekmek için gereksiz davranışlara yönelebilir. Bu davranışlar, bir sınırdan sonra çocuğun çevreye uyumunu bozmaktadır. Uyum bozukluğu olan çocuk, sinirlilik, hırçınlık, söz dinlememe gibi davranış kalıpları geliştirerek çevresi tarafından istenmeyen birey haline getirilir ve suça yönelime zemin hazırlanmış olur.
Ailenin ekonomik durumunun iyi olmaması, dolayısıyla bazı ihtiyaçların karşılanamaması da çocuğu suça yönelten nedenler arasında sayılabilir. Ekonomik şartlan iyi olmayan çocuklar, öğrenimlerini bırakarak çalışma hayatına atılmaktadırlar. Çocuk, iş hayatına vaktinden önce girerek çeşitli çevrelerle tanışması sonucunda, eğitim yoluyla kötü etkilere direnmeyi sağlayacak manevi desteklerden yoksun kalmakta ve toplumla uyumsuz davranışlar göstererek suç olgusuna yönelebilmektedir. Ailenin parçalanmış olması, anne ve babadan birinin kaybedilmesi ve onun yerini alan üvey anne-babanın olumsuz tutumları da çocuğun suç işlemesinde etken diğer nedenlerdendir. Yapılan araştırmalara göre suç işleyen kişilerin %22’sinin dağılmış ailelerden geldikleri belirlenmiştir. Ailenin genel öğrenim durumu ve ailedeki çocuk sayısı da çocuğun suç işlemesinde önemli rol oynamaktadır. Anne ve babanın öğrenim durumunun düşük seviyede olması, aile içerisinde gelenek, görenek ve toplum kurallarının egemen olmasına neden olmaktadır. Çocuk, neyi neden yapması gerektiğini tam algılayamaması sonucunda, tutarsız ve çelişkili davranışlar gösterebilmektedir. Açıkça görülmektedir ki, çocuğa toplumsal değerler kazandıran, ona ilk deneyim fırsatını veren aile ortamının gelişim sürecindeki önemi büyüktür. Aile içi ilişkilerde doyum sağlayabilen çocuk, uyumlu kişilik özelliği göstererek, toplum içinde iyi ilişkiler kurup sürdürebilmekte grup çalışmalarına katılabilmekte, sorumluluk yüklenebilmekte ve ortak yaşamın getirdiği koşullara uyarak paylaşmayı öğrenmektedir.Sonuç olarak, yaşamın amacı olan ve yaşama anlam katan çocukların, ebeveynler tarafından sevgi ve anlayış içerisinde büyütülmeleri, olumlu kişilik geliştirmeleri açısından önemlidir. Bu noktada modern çağa uyum sağlamaya çalışan toplumlar, sağlıklı gelişmesinin, gelecekteki başarının ve kültürel mirasın devamlılığının, her yönden iyi yetiştirilmiş olan bugünün çocukları ile gerçekleştirebileceği unutulmamalıdır..
Saygılarımla,
Mehmet Ali AVCI
YORUMLAR