IRAK TÜRKLERİ ve KADİM TÜRK YURDU KERKÜK
Ömer KALAYCI

Ömer KALAYCI

Ömer KALAYCI / Güvenlik ve Terörizm Çalışanı-Araştırmacı Yazar

IRAK TÜRKLERİ ve KADİM TÜRK YURDU KERKÜK

15 Eylül 2023 - 22:36

Ağustos ayının son haftası ve Eylül ayının ilk günlerinde Irak’ta, kadim Türk yurdu Kerkük’te 2017 yılında yaşanan olaylara benzer şekilde gelişmeler yaşandı. Barzani’ye bağlı hareket eden silahlı bir grup Kerkük’te şiddet olaylarına başladı. Barzani’nin Ana karargâhı hedef alan şiddet olaylarına Kerküklü İran yanlısı Araplar ve Talabani güçleri tepki verdiler. Irak Merkezi Hükümetinin kurulmasına ilişkin mutabakat şartlarının uygulanması çerçevesinde, Kerkük'te Irak ordusuna ait Ortak Operasyonlar Komutanlığı binasının, Mesud Barzani başkanlığındaki Kürdistan Demokrat Partisi'ne (KDP) verilmesini protesto eden Arap ve Türkmen göstericiler Kerkük-Erbil otoyolunu trafiğe kapattılar.

Türkmenler, İran yanlıları ve Barzani destekçileri arasındaki gerçekleşen bu çatışmanın bir parçası olma niyetinde değillerdi. Zaten şiddet olaylarının amacı, hem Kerkük’te tansiyonu yükseltmek hem de 18 Aralık 2023’de yapılacak yerel seçimlerde kendi tabanını güçlendirip, diğerlerini kaçırmak vardı. KYP ve KDP arasındaki şiddet olayları 5 gün sürdükten sonra sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Sonunda Bağdat yönetimi, uygulamayı şimdilik ertelediğini açıkladı. Bu da Ortak Operasyonlar Komutanlığı Ana Karargâh Binasının şimdilik teslim edilmeyeceği anlamını taşımaktaydı.

Günümüzde Irak Türkmenleri[1] olarak adlandırılan Irak Türkleri, Orta Asya’dan Batıya yapılan göçler sonucunda bugünkü Irak’a yerleşmiş Türklerdir. Irak’ta Türk varlığının kökleri, Emevi hükümdarlarından Ubeydullah bin Ziyad’ın 676 yılında Basra’ya getirdiği 2000 Türkmen askeri ve aileleri ile başladığı[2] ifade edilmektedir. Selçuklu Devleti zamanında ise Anadolu gibi Irak ve Suriye coğrafyasını da başta Oğuzlar olmak üzere çeşitli Türk boyları doldurmuştur. Irak ve Suriye’de yaşayan Türkmenler, 1923’e kadar aynı ülkenin (Osmanlı) vatandaşı olduğumuz, bizim gibi Oğuz kökenli Türk kardeşlerimizdir. “Kerkük Üzerine Oyunlar” adlı makalesinde Sait Yılmaz, Türkmen kardeşlerimiz için şu endişeli cümleleri kurmuştur: “Türkmen kardeşlerimiz için yaşadıkları ülkelerde durum uzun zamandır iyiye gitmiyor, hatta varlıklarının hiç olmadığı kadar tehlikede olduğunu söyleyelim. 1990 yılından beri Türkmen kardeşlerimizle ve bölgedeki istenmeyen oluşumlar ile ilgili önümüze pek çok fırsat çıkmasına rağmen bunları değerlendirmedik[3].” Bin yıldan biraz daha fazla süre Türk egemenliğinde kalan Kerkük, 1918 yılında İngiliz işgaliyle Türk topraklarından ayrılmıştır. 1926 yılından itibaren resmi olarak Irak toprağı olan bu kadim Türk yurdu, neredeyse 100 yılda Türkmenlerin en basit haklarından bile mahrum bırakıldığı bir coğrafyadır.
Bölge, petrol rezervleri nedeniyle de son yüz yıldır Batı’nın ve enerji kaynaklarına hâkim olmak isteyen çıkarcı ülkelerin ilgi odağında olmuştur. Irak’ı “özgürleştirmek” adına 2003 yılında işgal eden ABD, bölgeye yeni bir yaklaşım getirmiştir. ABD işgaliyle ve ABD’nin bölgeye getirdiği yeni yaklaşım sonucu Irak’ın kuzeyinde bağımsız bir devlet kurma hayali güçlenen Kürtler, kadim Türk şehri Kerkük’ü de kendi şehirleri olarak lanse etmektedirler. Bölgenin zengin petrol yataklarına sebep olması dolayısıyla hem dünyaya buranın Kürt şehri olduğunu ispatlama çabalarıyla kendilerine meşruiyet zemini aramakta hem de hayallerini kurdukları sözde devlete katacakları Kerkük üzerinden petrol üssü konumuna gelmeyi amaç edinmişlerdir.
Birinci Dünya Savaşı'nda Almanya’nın müttefiki olarak mağlup sayılan Osmanlı İmparatorluğu, 30 Ekim 1918'de Mondros Ateşkes Antlaşması ile savaşa son verdi. Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı gün savaşın durduğu hatlar esas olacaktı ama İngilizler savaşa altı gün daha devam ederek; Halep, Kerkük ve Musul’u da içine alacak şekilde bölgeyi işgal ettiler. Son Osmanlı Mebusan Meclisi’nin, 28 Ocak 1920'de yaptığı toplantıda kabul ettiği “Misâk-ı Milli”, Mondros Ateşkes Antlaşması sonrasında yapılan tüm işgalleri reddediyordu. Mustafa Kemal Atatürk, Lozan öncesi 13 Ekim 1922'de yabancı basına verdiği demecinde “Avrupa'da İstanbul ve Meriç'e kadar Trakya, Asya'da Anadolu, Musul arazisi ve Irak'ın yarısı, Makedonya'yı ve Suriye'yi terk ettik. Fakat artık arkada kalan ve sırf Türk olan her yeri ve her şeyi isteriz. Bunları kurtarmaya azmettik ve kurtaracağız” demişti[4]. İngiliz kontrol/baskısındaki Milletler Cemiyeti 1925’de Musul'un Irak'ta kalmasına karar verdi. Türkiye, bu durumdan memnun değildi ancak ülkede bekleyen ağır ekonomik ve sosyal sorunlar yüzünden 05 Haziran 1926’da İngiltere ile yapılan anlaşma çerçevesinde, Milletler Cemiyeti kararını tanımak zorunda kaldı. Tüm bu duruma rağmen Mustafa Kemal Atatürk, Misak-ı Millî sınırlarını Türk Dış politikasının yükümlülük alanı olarak tespit etmiştir. 1926 Ankara Antlaşması ile Musul vilayetinin Irak sınırları içinde kalması neticesinde Irak vatandaşı olan Irak Türkleri, antlaşmayla beraber Irak devletinin asli ve kurucu üç unsurundan birini oluşturmuştur. Ne yazık ki, Irak Türkmenlerinin sahip olduğu tüm haklar ve avantajlar hep kâğıt üzerinde kalmış; giderek ağırlaşan sorunlar Irak Türkmenlerini daha da yıpratmıştır. İngilizler, Suriye’den Faysal’ı getirerek, Irak’ın kralı ilan ettiler ve 1930’daki antlaşma ile Irak bağımsızlığını kazandı. Faysal döneminde de Türkmenlere karşı asimilasyon politikaları yürütüldü. Kral Gazi döneminde ise, petrol için Türkmenlerin toprakları gasp edilmiş ve Türkmenlerin yaşadıkları yerlere Türk düşmanı olarak yetiştirilen Kürt idareciler tayin edilmiştir[5].
Bu durum karşısında büyük hayal kırıklığına uğrayan Türkmenler yılmamışlar, kutsal ve millî Türkmen davasından taviz vermeyerek imkânları ölçüsünde okullarda Türkçe okutulması, Türkçe yayın organlarının varlığı ve “bir gün muhakkak Türkiye’nin bir daha geri geleceği” umudu içinde teselliyi aramışlardır. Ne var ki, 1932 yılında Türkmen okulları kapatılmıştır. 14 Temmuz 1958 darbesinden sonra etnik milliyetçiliğin artması ve siyasi akımların yayılması ile Türkmenler örgütlenmeye başlamışlardır. 1972’de Irak hükümeti, Türkçe eğitimi ve Türk medyasını yasaklarken, Baas rejimi de 1980’de kamusal alanda Türkçe’nin kullanımını yasaklamıştır.
Irak tarihinde pek çok Türkmen katliamı yaşanmıştır. 14 Temmuz 1959’da Cumhuriyetin birinci kuruluş yıldönümü kutlamalarında komünist Kürtler, yönetimin de desteğiyle Türkmenlere yönelik Kerkük Katliamını (Şehitler Günü) gerçekleştirdiler[6]. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtından sonra Türkiye’nin Türkmeneli bölgesine de askeri harekât düzenleyeceğine inanan Irak Hükümeti, Türkmenler üzerinde baskılarını daha da arttırmış ve Araplaştırma politikasına hız vermiştir. Türkmen aydınları arasında öne çıkmış isimler 1980’de idam edilmişlerdir.
ABD işgali sonrası 1990’lı yıllarda Türkmenler siyasi örgütlenmeye gittiler. Irak’ta 1991 yılında Altın köprü Türkmen katliamı yaşandı. 1995’te Irak Türkmen Cephesi (ITC) kuruldu. Irak’ın kuzeyinde Kürtlerin devlet kurma istekleri Türkmenlere olan saldırıları arttırmış ve birçok katliam gerçekleşmiştir: Tuzhurmatu (2003), Telafer I (2004), Telafer II (2005), Musul (2005), Yengice (2006), Karatepe (2006), Kerkük Terör (2006) katliamları bunlara örnektir ve maalesef bu katliamlar hâlâ devam etmektedir. 3 milyon nüfusa sahip Türkmenlerin, geçmişlerini silmek için Tapu ve Nüfus Daireleri tahrip edilmiştir. Türkmen Cephesi’nin binalarına saldırılar devam etmektedir. Tüm bunlara rağmen Türkmenler, haklarını savunmaya çalışmaktadır. Gelmiş geçmiş tüm yönetimler tarafından her türlü hakları gasp edilen ve bugün de varlıkları tehdit olarak görülen Türkmenler, yıldırma ve yok etme politikalarının hedefi olmuşlardır. Türkmenler; Kerkük, Erbil, Telafer gibi kentlerde bile çoğunluk oldukları halde azınlık durumuna düşürülme tehlikesiyle karşı karşıyadırlar[7]. 2003 yılında başlayan ABD harekâtı ile birlikte silahlı Kürt milisleri Peşmerge Kerkük’e girdi. 2005 Anayasası ile Barzani’nin KDP yönetimi ile Talabani’nin KYP’si Irak’ın kuzeyinde kendi yönetim bölgelerini paylaştılar. Kendi orduları belirlenen sınırların dışına çıkamazdı. Ancak, kendi bölgeleri dışında da pek çok şehirde gözleri vardı ve bunlar İhtilaflı bölgeler diye anılmaya başlandı. Bunların içinde yüzyıllardır Erbil gibi Türk şehri olan Kerkük ve Musul da vardı. Kerkük, Musul Vilayetinin bir ilçesiydi.
Irak Anayasası’nda (140. Madde) tartışmalı bölge olarak söz edilen tek yer Kerkük’tür. Ancak Kürtler; Tuzhurmatu, Hanekin, Mendeli, Başhika, Akra ve Sinar’ı da tartışmalı bölgelere dâhil ettiler. Anayasa’nın 140. Maddesi ile Kerkük ve diğer ihtilaflı bölgelerde referandum öngörüldü. O günden beri Kürtlerin kendi sınırlarının ötesinden hak iddiaları sürüyor. Anayasa’ya göre, 2007 yılına kadar normalleşme sağlanacaktı. Yani sonradan gelenler gidecek, şehirden kaçmak zorunda kalanlar geri gelecekti. Ama Kürtler bunu yapmadılar ve gelmek isteyenleri engellediler. 2007 yılında Referandum yapılamadığına göre, bu madde düşmüş oldu ama Irak Merkezi Yönetimine yapılan baskılar ile Irak Federal Mahkemesi ilgili maddenin hâlâ geçerli olduğu kararını verdi. Irak Anayasası ile sadece Kürtlere özerk yönetim bölgeleri oluşturulmadı aynı zamanda Irak Merkezi Yönetimi içinde Cumhurbaşkanlığı, Savunma Bakanlığı gibi önemli devlet kadroları da verildi. Irak’ın kuzeyinde kurulan Kürt yönetim bölgesinin kendi parlamentosu ve başbakanı var. Irak nüfusunun %12,5’unu temsil etmelerine rağmen, egemenliğinin %50’sine sahip oldular, Meclis’te çok sayıda milletvekilliği alabildiler. Aynı nüfus oranına sahip Türkmenler ise uzun yıllar tek bir milletvekilliği dahi çıkaramadılar ve yönetimden uzak tutuldular. Bunun en önemli nedeni, 2003 yılında ABD, Irak’ın kontrolünü ele geçirdikten sonra kuzeyde Barzani ile birlikte Telafer, Tuzluhartum gibi Türk şehirlerine saldırması ve onları güneye sürmesi oldu. Kerkük’e giren Barzani peşmergeleri, Türkmenleri şehirden kaçmaya zorlarken, diğer yerlerden petrol zengini şehre büyük Kürt göçü başlatıldı.
Özetle Kerkük’te meydana gelen çatışmaları ve yakın gelecekte potansiyel sorunsallar:

  • Bölgesel ve küresel ölçekte güç dengelerinde meydana gelen değişkenler,
  • -Kerkük’te yaklaşan Vilayet (yerel) seçimleri (Aralık 2023),
  • -Kerkük’ün statüsü ve Kerkük’ün idari ve siyasi geleceği yönünde Arap-Türkmen-Kürt gruplar arasında yaşanan rekabet,
  • -Kerkük Petrol rezervinin otonomi ya da bağımsızlığın anahtarı olması gibi durumlar ön plana çıkmaktadır.
 
Bölgesel ve Küresel Ölçekte Güç Dengelerinde Meydana Gelen ve Olası Değişkenler:
ABD ve İran, Irak’taki her süreçte etkili baş aktörler konumunda. Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin de mezhep temelli strateji üzerinden Irak’ta pozisyon almaya çalıştığı görülüyor. Diğer taraftan Çin ve Rusya küresel ekonomi ve enerji konusunda Irak’ta konumlanıyor. Türkiye ise dengeli ve istikrar sağlayıcı faktör olma çabası içerisinde[8] ancak dirayetli bir adım henüz atmış değil.
Özetle, Avrasya-Yakındoğu enerji kuşağında meydana gelen değişkenlerin ve güç dengelerinin kontrolü, Rusya-Ukrayna Krizi,  meydana gelen enerji sıkıntısı, AB ve ABD açısından Yakındoğu petrol sevkiyatı: Irak ve İran ilişkileri ile İran’ın bölgeye yönelik nüfuz politikalarının devam ettiği görülmektedir. ABD ve İran arasındaki mücadelede sıkışıp kalan Irak’ın yeni bir denge ve dış politika arayışı içerisinde Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve İsrail ilişkilerinde normalleşme süreci, ABD’nin İran karşıtlığı nedeniyle bölge ülkelerini taraf tutmaya ittiği bir dönem olarak yorumlamak mümkündür.
Türkiye’nin Rolü ve Irak Diplomasisi:
Meydana gelen gelişmeler adeta ateş topu olarak Türkiye’yi de çevrelemiş durumdadır. Bu noktada Türkiye, bölgede denge ve istikrar sağlayıcı rol üstlenmekte ve öyle de olmak zorunda. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 22-24 Ağustos 2023 tarihlerinde Irak’ta bir dizi görüşme gerçekleştirmiştir.[9] Fidan, ortak basın toplantısında Irak’ın toprak bütünlüğü, siyasi birliği ve egemenliği politikasının titizlikle takip edileceğini belirtmiş ve Irak’ın stratejik hedeflere ulaşmak için güvenilir bir ortak olduğunu, Irak’ın refah, güvenlik ve istikrarının Türkiye’nin refah, güvenlik ve istikrarına katkı yapacağına inandığını vurgulamıştır. Özetle Türkiye’nin, Irak, Kerkük ve Türkmenlere yönelik kırmızıçizgileri: Irak’ın toprak bütünlüğü, siyasi birliği ve egemenliği üzerine şekillendiğini ifade etmek mümkündür.
Görüşmelerin gündem maddeleri:
  • Bölücü terör örgütü PKK ve terörizmle mücadele başta olmak üzere iki ülke arasında 25 milyar dolara ulaşan ticaret hacminin artırılması,
  • Irak petrolünün satışı konusunda yaşanan problemlerin çözülmesi,
  • Türkiye ve Irak arasındaki su paylaşımına dair ortak bir mekanizma ve yol haritasının belirlenmesi,
  • Kalkınma Yolu Projesi’nin üzerinde dikkatle çalışılması gibi ana başlıktaki konular ön plana çıkmaktadır.
Dış İşleri Bakanı Hakan Fidan,  Bağdat ve Erbil’de 20’den fazla görüşme gerçekleştirdi ve Aralık 2023’te yapılması planlanan Vilayet Meclisleri Seçimleri öncesinde Irak’ın siyasi tüm grup ve temsilcileriyle görüştü. (KDP lideri Mesut Barzani, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani, IKBY Başbakanı Mesrur Barzani, IKBY Başbakan Yardımcısı Kubat Talabani’nin yanı sıra iktidar partilerinin dışında yer alan “Kürdistan İslami Birliği” ve “Kürdistan İslami Hareketi’ni de ziyaret etmesi dikkat çekici oldu. Özellikle terör örgütü PKK’nın varlığının yoğun olduğu Süleymaniye’deki durum nedeniyle KYB ile sorunlu ilişkilerin yaşandığı dönemde KYB’li Kubat Talabani ile bir araya gelmiş olması, kapıların kapatılmadığı mesajını vermekteydi. Yanı sıra Irak Türkmen Cephesi (ITC)’nin Erbil İl Başkanlığını ziyaret etmesi,  Aralık 2023’te yapılması planlanan Vilayet Meclisleri Seçimleri öncesinde tüm Türkmen siyasi kuruluşlarının yanı sıra kanaat önderlerini de bir araya getirerek birlik mesajı vermesi önemli oldu. Özellikle son dönemde aralarında gerginlik yaşanan Irak Türkmen Cephesinin (ITC) mevcut Başkanı Hasan Turan ile eski Başkanı ve Kerkük Milletvekili Erşat Salihi’yi yan yana oturtması, Türkiye’nin birleştirici gücünü göstermesi açısından önemliydi.
Türkiye, içinden geçmekte olduğu ekonomik, siyasi, hukuki, kültürel ve diğer krizleri nasıl yönetiyor?
Demokratik laik sosyal hukuk devleti olma niteliğini sürdürmek; kendi iç siyasetinde birlik ve bütünlüğü sağlamak ve güçlendirmek durumunda.  Genel seçim sonrası ve yaklaşan yerel seçimleri de dikkate aldığımızda Türkiye’de toplumun siyasi, inanç- mezhep ve etnik temelli ayrıştırıcı uygulamalar, gelişmeler ve karar alıcılar durumunda yapılan açıklamalar iç açıcı görünmüyor. Dahası, Irak-PKK, Suriye-YPG, henüz kamuoyunda çok yer bulmamışsa da İran-PJAK terör örgütü yapılanmaları,   yanı sıra parçalanmış El Kaide atomunun güçlü çekirdeği İŞİD ve diğer türevleri, bölgesel ve küresel aktörler tarafından yönlendirilen vekâlet savaşları üzerinden Türkiye için ciddi bir güvenlik açığı ve tehdidi oluşturmaya devam etmektedir. Ayrıca, iktidarın açık kapı politikası olarak değerlendirdiği, giderek Türk milletine ve ekonomiye yüklediği maliyeti oldukça artan sığınmacı / kaçaklar konusu çözümlenme konusu bir yana sorun olarak bile görülmemesi de endişelendiricidir.
Bu noktada yeni bir açılım sürecinin gündeme gelme ihtimali bile; geçmiş deneyimler dikkate alındığında sonuç ve bedelleri ağır ödenmiş bir tablo ortaya çıkıyor. Ek olarak, Hüdapar’ın İslamcı Kürt söylemi ve hayli tartışmalara konu olan parti geçmişi ve iktidarın bileşenleri içinde yer alması ve keza Türkiye gündeminde “Kadının konumu” konusunda yaptığı açıklamalar dikkatlerden kaçmamaktadır.
Kerkük Petrol Rezervinin Otonomi -Bağımsızlığın Anahtarı Olması
(Temmuz 2023 Irak Başbakanı  Muhammed Şiya es-Sudani açıklaması): OPEC grubunun önemli petrol üreticisi olan Irak, toplam 155 milyar varil ile dünyanın 5.’inci en büyük kanıtlanmış petrol rezervine sahip.[10] (Mayıs 2022-Merkezi ABD’de bulunan Enerji Enformasyon İdaresi-EIA verilerine göre):  Kerkük’ün, 9 milyar varil petrol rezervine sahip olduğu ve Irak petrolünün yüzde 18’inin Kerkük petrol sahasından elde edildiği belirtilmektedir(Kerkük’te aktif 5 petrol kuyusu bulunmaktadır.)[11] Kadim Türk yurdu Kerkük, bölgenin en eski ve en verimli petrol kaynaklarına sahiptir. Resmi olarak 1927’de petrolün varlığı kanıtlanmış (Turkish Petroleum Company) ve 1934’te üretime geçildiği bilinmektedir. Ancak ilkel yöntemlerle de olsa bölgede petrolün çok erken dönemlerde çıkarıldığı ve çeşitli alanlarda kullanıldığı bilinmektedir.
Özetle,  9 milyar (Bu rakam 9-11 milyar varil olarak çeşitli açıklamalarda yer almaktadır) varil civarında kanıtlanmış petrol rezervine sahip kadim Türk yurdu Kerkük, Irak’taki siyasi istikrarın çatışma unsurunun odağında yer almaktadır.
Bugün kadim Türk yurdu Kerkük, Türkmen kardeşlerimiz ve Kerkük petrolü; Bağdat, IKBY ve yerel siyasi güçler arasındaki eyalet yönetimini felç eden, yerel ekonomiyi sarsan ve bölge sakinlerini kızdıran büyük bir anlaşmazlığın merkezinde olmayı sürdürüyor. Kürt gruplar açısından,  Kerkük’te siyasi kontrolün ele geçirilmesi “bağımsız devlet” hayalinin gerçekleşmesinde kilit unsur olarak öne çıkmaktadır.
 Yani Kerkük’te Mesele Bir Highly (hayli)  Petro-politik!
 
Devam edecek…
 
[1] Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda Osmanlı topraklarının sömürgeciler tarafından paylaşılması, Irak devletinin toprakları üzerinde kalan Türklere Irak Türkmenleri denilmektedir.
[2] Umay Türkeş Günay: Türklerin Tarihi, Geçmişten Geleceğe, Akçağ Yayınları, 2.Baskı, Ankara, 2007, 612.
[3] Irak’taki gelişmeler için bakınız; Sait Yılmaz, Irak Dosyası, Kum Saati Yayınları, (İstanbul, 2010), ve “Kerkük Üzerine Oyunlar”, 07 Eylül 2023.
[4] Zekeriya Türkmen, “Mustafa Kemal Paşa’nın Musul Konusundaki Duyarlılığı ve Misak-ı Millî ’de Musul”, Global Strateji Enstitüsü Dergisi, 2007, yıl: 3, Sayı: 9.
[5] “Kerkük Üzerine Oyunlar”, Sait Yılmaz, 8 Eylül 2023.
[6] Cengiz Eroğlu, “Kerkük ve Şehitleri”, Global Strateji Enstitüsü Dergisi, İlkbahar 2007, Yıl: 3, sayı: 9.
[7] Sait Yılmaz, a. g. m., 8 Eylül 2023.
[8] Bilgay Duman, "İşgalin 20. Yılında Irak: Ne Değişti?”, 22 Mart 2023, ORSAM: https://www.orsam.org.tr/tr/isgalin-20-yilinda-irak-ne-degisti/
[9] Bilgay Duman, “Fidan’dan Irak’ta Yoğun ve İnce Diplomasi”, Milliyet Gazetesi, 27 Ağustos 2023.

Bu yazı 4298 defa okunmuştur .

YORUMLAR

  • 0 Yorum